Yaya geçidi mi? O da ne?

yaya

Yaya geçidi, ülkemizin trafik kültürü sebebiyle yola çekilen birkaç çizgi olmaktan öteye geçemiyor maalesef. Bunda çoğunlukla sürücülerin payı olmakla beraber yayaların da rolü var.

 

Karşıdan karşıya geçerken çoğu yayanın ilk tercihi yaya geçidini kullanmak olmuyor. “Yaya geçidinden de geçsem nasılsa yol vermeyecekler” düşüncesi elbette var. Ancak tembellikten ötürü trafik ışıklarını veya üst/alt geçitleri tercih etmeyip karşıdan karşıya geçerken kendilerini akan trafiğin arasına atan, bir metrelik bariyerleri tırmanmaya çalışan pek çok kişi de mevcut.

 

Peki neden yaya geçidi kullanımı gündelik hayatımızın ezber bir parçası haline gelemedi? Bunun iç içe geçmiş birkaç sebebi var.

 

Öncelikle altyapıdan bahsedelim.

 

Yaya geçitlerinin yollardaki varlığı, sürücülere yeteri kadar vurgulanmıyor. Tabela ve ışıklı uyarı sistemlerinin belirginliği artırılmalı ve bu sayede sürücüler, yaya geçidine yaklaşmakta olduklarına dair daha etkin bir şekilde uyarılmalı. Hatta bu yöntemlerle de yetinmeyip; dünyanın birçok şehrinde kullanılmaya başlanan üç boyutlu yaya geçidi uygulaması yaygınlaştırılmalı. Türkiye’de bu uygulamayı deneyen ilk şehir Aydın.

 

izlanda
İzlanda’nın Ísafjörður kentindeki üç boyutlu yaya geçidi uygulaması.

 

Hadi diyelim ki belediyeler muazzam bir özveri gösterdi ve ülkenin tüm yaya geçitlerini bu gibi yöntemlerle görünür hale getirdi. Yine de sorun tamamen çözülmüş sayılmaz çünkü sürücülerin de dikkat etmesi gereken hususlar var. Bunlardan biri hız.

 

gorus

Kullandığımız aracın hızı arttıkça, odaklanarak görebildiğimiz alan giderek daralır. Bu yüzden, ne kadar istesek de yaya geçidi tabelalarını veya karşıdan karşıya geçmeyi bekleyen insanları fark etmek neredeyse imkansız hale gelir.

 

Yine diyelim ki insanüstü becerilere sahibiz ve hızlı gitsek bile algımız o kadar açık ki uçan kuşu, kaçan kediyi saniyesinde fark edebiliyoruz. Burada da fizik kuralları devreye giriyor.

 

Isaac Newton’un atalet prensibine göre hızı iki kat artan araçların fren mesafesi dört kat uzar. Yani; yayaların bol olduğu yollarda 30 km/s yerine 60 km/s hızla gidersek, yaya geçidi tabelasını fark etsek bile durmak için dört kat daha fazla mesafeye ihtiyaç duyacağız.

 

Aslında çoğu sürücü bunun adını koyamasa da kullandığı aracın limitlerine az çok hakim. Hızının duramayacağı kadar yüksek olduğunu, geçitteki yayayı gördüğü anda fark ettiği için durmaya çalışmaktansa; çareyi bazen sabit hızda ilerlemeye devam etmekte, bazen ise hızlanarak yol vermemekte arıyor.

 

Bazen de yüksek hızda gitmesine rağmen gerek psikolojik gerekse vicdani sebeplerden ötürü ani fren yaparak durmaya kalkan sürücüler, arkalarından gelen ve yakın takip yapan diğer araçları unutunca zincirleme kazalara neden olabiliyorlar.

 

Tüm bunları ortadan kaldırabilmek için yaya geçitlerinin sık bulunduğu bölgelerde sürüş hızımızı azaltarak görüş açımızı genişletmeli, fren mesafemizi kısaltmalı ve geçitteki yayaya yol verme kararını erkenden alıp frene de yumuşak bir şekilde daha önce basmaya başlamalıyız. Bu sayede arkamızdan gelen sürücü de durmaya hazırlandığımızı fark etmek ve frene basmak için yeterli zamana sahip olacak.

 

Tabii burada yayaların da dikkatli olması gerekiyor. Özellikle çift şeritli yollarda; şeritlerin birinde giden araç, geçitteki yayaya yol vermek için durduğunda diğer şeritten ve biraz daha geriden gelen başka bir araç durmayabiliyor. Böyle bir durumda yayaların önce kendi güvenliklerini sağlayarak yaya geçidinden bile geçerken çevre kontrolü yapmaları hayatlarını kurtarabilir.

 

Yaya geçidi alışkanlıklarının sosyal boyutu da var tabii.

 

Geçitlerdeki yayalara yol vermeyen sürücüler “ben yol vermesem bile illa biri yol verir” diye düşünebiliyor. Ancak şunu bilmeliyiz ki, yeteri kadar sürücü böyle düşünürse kimse kimseye yol vermez. Bizi koruyan metal kafesin içinde güvenli bir şekilde araç sürerken, yayaları koruyacak hiçbir şeyin olmadığının bilincine varırsak onlara karşı daha duyarlı olabiliriz.

 

Ayrıca karşıdan karşıya geçmeye çalışan kişi kör, sağır, meczup, yaşlı veya çocuk da olabilir. Trafikte bizden başka herkesi kendimize rakip veya düşman olarak görmektense “şu karşıdan karşıya geçmeye çalışan kişi benim annem, babam, eşim, çocuğum da olabilirdi” diye düşünerek yola çıkarsak; yaya geçidi kültürüne alışmak umduğumuzdan çok daha kısa sürebilir.