Bizi öldürmek mi istiyorlar?

Easy Rider filminin son sahnesinden.

Hatırlar mısınız bilmem, özellikle bundan 5-10 sene önce aşağıdaki “Motosikletleri Fark Edin” çıkartmaları çok popülerdi. Fark edilmek isteyen motosiklet sürücüleri motorlarının üzerine, arabası olanlar arabalarına, daha da ileri gidenler nereye bulurlarsa oraya yapıştırırlardı.

Beyhude bir çaba.

Gelgelelim bahse konu olan bu motosiklet sürücüleri, koskoca motoru fark etmeyen insanlardan beşe beş santimlik çıkartmaları görmelerini ve bilinçlenmelerini bekliyorlardı… Bu yazıda bunun neden beyhude bir çaba olduğundan bahsedeceğim.


Öncelikle neden birilerinin böyle bir çıkartma dizayn edip bastırma ihtiyacı duyduklarını sorgulayalım. Otomobil sürücüleri bizi neden fark etmiyor? Neden sürekli üzerimize kırıyorlar? Bizi kıskanıyorlar mı? Bizden nefret mi ediyorlar? Fazla mı hızlıyız? Kör noktada mı kalıyoruz? Yoksa sürdüğümüz motorun ebatıyla mı ilgili?


Kıskançlık faktörü elbette var. Beş yüz bin lira verip aldığı arabayla köprü trafiğini her gün iki saatte geçen biri, beş bin liralık motorla aynı trafiği yirmi dakikada aşan birini nasıl kıskanmasın?


Nefret edenler de yok değil, bu nefreti haklı çıkaracak hareketler yapan motosiklet sürücülerinin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.


Tabii ki hızın da önemi var. Sonuçta 50 km/s hızla giden bir otomobilin yanından 100 km/s ile geçen bir motosikleti fark etmek hiç de kolay değil.


Yukarıda sıraladığım tüm sebeplerin az da olsa payı var ama asıl sebep bunlar değil. Yalnızca kıskançlık veya nefret olamaz. Çünkü hem motosiklet hem de otomobil süren insanlar özellikle araba kullanırken trafikteki motosikletleri özellikle fark etmeye çalıştıklarını, bu sayede onları koruyup kollamak ve yol vermek istediklerini; ancak buna rağmen göremediklerini sıklıkla dile getiriyorlar.


Tek başına hız veya kör noktayla da ilgili olamaz. Çünkü otomobillerle aynı hızda giden, kör noktalarında kalmamaya özen gösteren, önündeki aracın aynalarında ayan beyan gözüken motosiklet sürücülerinin de üzerine kırıldığına hepimiz şahit olmuşuzdur.


Demek ki burada farklı bir dinamik var. Aslında trafikteki araçların ebatlarıyla ilgili ama dayandığı nokta çok daha derinlerde. Her insanın beyninde, binlerce yıllık bir sürecin ardından kazınmış bir bilgi var. Bu bilgi bize diyor ki: “bana benden daha büyük objeler zarar verebilir, bana benden küçük objeler kolay kolay zarar veremez.”


Bu bilgi, özellikle avcılık ve toplayıcılık çağlarında atalarımıza hangi hayvanları avlayıp hangilerinden kaçmaları gerektiğini söyleyen bir bilgiydi. Günümüzde de örneğin kavgaya girişecek biri, önce karşısındakinin cüssesine bakar. Eğer kendi cüssesiyle arasında büyük bir fark varsa, kavgaya girmeyi gözü yemez.


Aynı bilgi, trafikte karşımıza şöyle çıkıyor:

Üç şeritli bir yol hayal edelim. Sağ şeritte bir TIR, orta şeritte bir otomobil, sol şeritte de bir motosiklet yan yana ve aynı hızda ilerliyor olsunlar. TIR, otomobilin önüne kırarsa; otomobil sürücüsü o an saniyenin onda biri kadar bir sürede hayatta kalma içgüdüsüyle şunları düşünecek: “Benim aracım, TIR’dan küçük. Eğer TIR bana çarparsa ölümcül bir darbe alırım. Ama arabam motosikletten büyük, ona çarpsam bile ölümcül bir darbe almam ve hayatta kalmış olurum.”


Burada otomobil sürücüsünü motorcunun üzerine kırdıran şey ne ona karşı olan nefreti ne de kıskançlığı. Tamamen hayatta kalabilmek için verilmiş refleksif bir karar. Bir şoför, kullandığı otomobilin ebatının motosikletten daha büyük olduğunu bildiği için, motosikletleri tehdit olarak algılamaz. Dolayısıyla aynada motorcuyu görse bile o an önüne kırmak ona fayda sağlayacaksa hiç düşünmeden kırar. Çünkü görmek ve algılamak farklı şeylerdir. Her gördüğümüzü algılayamayız. Akan trafik gibi kişinin çok kısa sürede çok fazla veriye maruz kaldığı ve kritik kararlar vermesi gereken bir durumda, insanın algısı her zaman önce kendisine tehdit olabilecek objelere odaklanır.


Bu sebepten ötürü boşu boşuna trafikte bizi fark edecekleri beklentisine girmeyelim. İstese bile fark edemeyen insanların olduğu bir ortamda, hayatında motosikletin m’siyle münasebeti olmamış bir insanın bizi fark etmesini beklemek en hafif tabirle naiflik olur. Tam tersi, motosiklet sürerken sanki trafikteki diğer herkes bizi bilerek öldürmeye çalışıyormuş beklentisinde olursak iki şey kazanırız:

1- Kendimizi en kötüsüne hazırlarsak her ihtimali göz önüne almış ve hepsine karşı bir önlem planı yapmış oluruz. Dolayısıyla kendimizi garantiye alırız.

2- Trafikte bizi asla fark edemeyecek olan insanların arasında “canıma kast etmesin, malıma zarar vermesin” beklentisine girmeyeceğimiz ve dolayısıyla hayal kırıklığına uğramayacağımız için sinirlerimiz bozulmamış olacak. Motosiklet sürerken sinirlerimize neden hakim olmamız gerektiğine dair şu yazımda detaylı bilgiler bulabilirsiniz.


Özetle; motosiklet sürerken birazcık paranoya iyidir, hayatta tutar. Ayrıca canımız veya malımız, başkasının dikkatine, başkasının insafına emanet edebileceğimiz kadar değersiz mi? Kendi önlemimizi kendimiz alalım, kimseden bizi fark etmelerini veya bize yol vermelerini beklemeyelim. Motosiklet sürerken hayatta kalmanın yolu buradan geçer.