Kötü haberin cazibesi

Televizyonda kötü haber, drama dizileri ve bol entrikalı gündüz programları her zaman yüksek reyting alır.

Medya da bunu gayet iyi bildiği için yayın politikasını olumsuz içeriklerle doldurur.

Bunun sebebi, böyle şeyleri izleyen insanlar kısa bir süreliğine kendi dertlerini unuturlar.

Sadece unutmakla yetinmez, kendisinden daha kötü durumdaki insanları izledikten sonra farkında olmadan “ben yine iyiymişim, ne dertler varmış” diye düşünerek kendini iyi hisseder.

“Bunda ne sakınca var ki? Ne güzel işte, iyi hissetsin insanlar” diyebilirsiniz…

Bir değil, birkaç sakıncadan söz edilebilir.

Öncelikle; haberlerde savaş veya doğal afetlerden ötürü evini, ailesini kaybeden insanları sanki televizyon dizisi izlermiş gibi izlemek bizi gerçeklikten soyutlar.

Sanki o insanlar aslında yoklar, izlediğimiz her şey film icabı, yaşananlar aslında şakacıktan olmuş gibi algılarız farkına varmadan.

Bu bir savunma mekanizmasıdır, çünkü böyle yorumlamazsak izlediğimiz her felaket için oturup ağlamamız gerekir.

Bunu yapmak yerine “vah vah, ne yazık” der ve hayata kaldığımız yerden devam ederiz.

Bu savunma mekanizması, yakın çevremizde cereyan edip bize direkt zarar vermeyen olumsuz olaylara karşı faydalıdır.

Çünkü bu gibi olaylardan haberdar olmak kaçınılmazsa bize koruma sağlar.

Ancak televizyonda izlediğimiz ardı arkası kesilmeyen kötü haberler için aynı şey söz konusu değildir.

Biz bu tip haberleri, entrikalı ağlak dizileri veya cinayet, tecavüz ve dolandırıcılıktan geçilmeyen gündüz programlarını izlemeyi kendimiz tercih ederiz.

Teknoloji olmasa büyük ihtimalle haberdar olamayacağımız skandal ve felaketlerin içine kendi rızamızla dalar, bizden daha kötü durumdaki insanlara acırız.

Acımak, acıyan kişiyi acınan kişiden üstün bir pozisyona koyar.

Çoğu zaman bunun farkına bile varmayız ama acımanın altında “iyi ki bu zor durumda olan ben değilim” fikri yatar ve bu bize kendimizi iyi hissettirir.

Kendimizi iyi hissetmek için bizden daha kötü durumdaki insanlarla kıyaslama yapmak sahte bir üstünlük yaratır ve beraberinde kopukluk hissini getirir.

Bu üstünlük duygusunun kaynağı televizyonda görüp tanımadığımız insanlar veya kurgusal karakterler bile olsa kişisel hayatımıza ve yakınımızdakilere yansıtmamız kaçınılmazdır.

Kendini başkalarından üstün gören insan hiçbir şeyi kolay kolay beğenmez, etrafındakileri sürekli eleştirir ve her şeyin en iyisini bildiğini zanneder.

Böyle bir tutum tatmin edici türden yakın bir ilişki kurmayı imkansız hale getirir.

Çünkü ilişkinin muhatabı her an eleştirilmekten korkup tehdit altında hisseder ve kendini korumak için duvar örme ihtiyacı duyar.

Arada duvarların, engellerin ve duygusal mesafelerin olduğu ilişkiler yüzeysel kalmaya mahkumdur.

Yakın ilişki kurup duygusal tatmin sağlayamayan kişi zamanla mutsuzlaşır ve kendini iyi hissetmeye ihtiyaç duyar.

İşte bu noktada kişi yine iyi hissetmek için kendinden kötü durumdakilerle kıyas yapma yöntemini tercih ederse kısır döngü başlar ve zamanla kötü haber, drama ve trajedi bağımlısı olur.

Vaktinin çoğunu cinayet, tecavüz, aldatılma, dolandırıcılık, afet, felaket ve duygu sömürüsünden ibaret olan olumsuz yayınların karşısında zihnini uyuşturarak harcar.

Bu kısır döngüden kurtulmanın ilk yolu kendimize neyden kaçtığımızı sormaktan geçer.

Cevabımız ne kadar dürüst olursa kötü haber bağımlılığından kurtulmak o kadar mümkün hale gelir.

Eğer kaçtığımız şeyi düzeltmek veya değiştirmek elimizden geliyorsa vaktimizi ve enerjimizi buna harcamak kısa vadede zorlayıcı olsa da uzun vadede kendimize yapabileceğimiz en iyi şeylerden biridir.

Kaçtığımız şey mutsuz bir evlilik, ebeveynlerimizle yaşadığımız sorunlar, kardeşlerimizle çözemediğimiz bir ihtilaf olabilir.

Kaçmaya devam edersek vicdanımız bize yanlış yönde olduğumuzu hatırlatmak için elinden geleni yapacak ve kronik bir iç sıkıntısı, derin bir mutsuzluk ve sürekli bir motivasyon eksikliği yaratacaktır.

Vicdanımızın sesine kulak vermemekte ısrar edersek de zamanla hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımız bozulur.

Bu yüzden öncelikle kendimizi iyi hissetmek için bizden daha kötü durumdaki insanlarla kıyaslama yapmaktan vazgeçmeliyiz.

Kendi kendimize kaldığımızda kötü hissediyorsak bu hayatımızda yanlış giden bir şeylerin varlığına işarettir.

Televizyondaki olumsuz yayınları izleyerek zihnimizi uyuşturmaya harcadığımız vakti kendi hayatımız hakkında derinlemesine düşünmeye ayırırsak problemle yüzleşmek kaçınılmaz olur.

Problemin ne olduğunu saptadıktan sonra eğer tek başınıza üstesinden gelemeyeceğinizi düşünürseniz profesyonel destek alabilirsiniz.

Çünkü bazen problem olarak adlandırılan şeylerin altında daha derin, gizli ve üzeri örtülü başka şeyler yatar.

Kişinin tek taraflı analizi sonucu probleme dair tespiti hatalıysa çözüm için harcanacak efor da boşa gidecektir.

Danışmanın olayları profesyonel ve tarafsızca ele alması hem problemin doğru saptanmasını sağlar hem de çözüme gidecek yolda rehberlik ederek yol gösterir.

Böylelikle kişinin uzun zamandır görmezden geldiği sorunlarla yüzleşip çözmesi büyük ölçüde kolaylaşır.

Danışmanlık randevusu almak için tugrulkatkak@gmail.com adresine e-posta gönderebilir veya aşağıdaki butona tıklayarak WhatsApp üzerinden iletişime geçebilirsiniz.

Diğer yazıları için tıklayınız.

Kötü haberin cazibesi” için bir yorum

Yorumlar kapatıldı.