
Bazen hayata geç kalmış gibi hissedebiliriz.
Bulunduğumuz noktadan memnun olmayabilir, akranlarımızla kendimizi kıyaslayabilir, hatta aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyor olabiliriz.
Bir de üzerine kendimizi suçlamaya başlarsak işin içinden iyice çıkamaz hale geliriz.
Bu yanılgıya düşmemizdeki en önemli sebep; hayatı algılama biçiminin herkes için farklı olduğunu unutmamızdır.
Kimisi için hayatın amacı çevresindekilere faydalı olmakken başkasınınki sadece para kazanmak olabilir.
Hayatın amacı, büyük ölçüde kişinin çocukluk yaşantısında şekillenir.
Çocuk, hangi davranışından sonra ebeveynlerinden takdir görüp ödüllendirilmişse beyni benzer her davranıştan sonra mutluluk hormonlarından biri olan dopamin salgılamayı öğrenir.
Dolayısıyla yetişkinlik hayatında da bu koşullanmayı sürdürmeye devam eder.
Çocuk; fakirliği mutsuzluk olarak kodlamışsa, yetişkin olduktan sonra da para kazanmaya yönelik her davranışı anlamlı bulur.
Hayat da zaten anlam’dan ibarettir.
Kendini hayatın gerisinde kalmış gibi hisseden kişi, hayatının amacını henüz bulamamış olabilir.
Çünkü bunu sorguluyorsa beyni yeteri kadar dopamin üretmiyor demektir.
Mutlu olmanın en tatminkâr yollarından biri hayatın akışında kendini kaybetmektir.
Bunun için de kişi, kendisi için neyin anlamlı olduğunu bulmak zorundadır.
Ancak o zaman yüksek dopamin vadeden bir yolculuğa çıkmak için gerekli motivasyonu bulur.
Yola çıktıktan sonra da hiç sorgulamadan kendini akışa teslim edebilir ve hayattan zevk almaya başlar.
Neyin anlamlı olduğunu bulmanın çeşitli yolları vardır.
Bunun ilk ve belki de en önemli olanı dışarıya bakmayı bırakıp kişinin kendi içine bakmaya başlamasıdır.
Kendini hiç tanımayan, becerilerinden ve zevklerinden bihaber olan insan dışarıya baktıkça sadece mutsuzluk görür.
Çünkü kendini temelsiz bir şekilde başkalarıyla kıyaslar, kendi imkân ve limitlerinden habersiz girdiği her kıyaslamadan kendini suçlayarak çıkar.
Bunun yerine kişi önce kendini tanımaya çalışırsa, ne yaparken keyif aldığını fark eder.
Avantaj ve dezavantajlarının bilincinde olan biri ise yaparken keyif aldığı şeyi nasıl, nerede, ne ölçüde, kiminle yapabileceğine dair fikir sahibi olur.
İşte tam da bu noktadan sonra dışarıya bakma zamanı gelir.
Daha önce benzer yollardan geçerek, benzer şeyler yaparak çevresine örnek olmuş kişilerin hayat hikayelerini öğrenmek kişiye ilham verebilir.
Kimi takdir ettiğimiz, örnek aldığımız, hatta idol olarak gördüğümüz hayata bakış açımızı da ortaya koyar.
Tüm bunlar yerine oturduğumuz yerden kendimizi veya daha da kötüsü yakınlarımızı suçlamak, çevreye olumsuzluk yaymaktan başka bir işe yaramaz.
Kendi içinize dönmekte zorluk yaşıyorsanız, çocukluğunuza dair anıları hatırlayamıyorsanız ve kendinizi yeteri kadar tanımadığınızı düşünüyorsanız danışmanlık alabilirsiniz.
Danışmanlık sürecinde bir ruh sağlığı uzmanının soracağı yönlendirici ve analitik sorular sayesinde kendinize dair yıllardır farkında olmadığınız şeyleri keşfedebilirsiniz.
Bu sayede hayatta neyi anlamlı, neyi anlamsız bulduğunuza dair fikirleriniz netleşir.
Dolayısıyla artık kendinizi suçlamaktan vazgeçip anlamlı bulduğunuz şeyin peşinde koşmak için gerekli motivasyonu kazanmış olursunuz.
Geriye de sadece bu anlamlı ve tatminkâr yolun akışında kendinizi kaybetmek kalır.
Danışmanlık hakkında bilgi ve randevu almak için aşağıdaki butona tıklayabilirsiniz.








