Moto-Kurye Eğitim Projesi

acilis

2014 yılının Aralık ayında açılışı yapılan sosyal sorumluluk projesi kapsamında, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu bünyesinde dört yıl boyunca toplam 21.000 motorlu kuryeye ücretsiz güvenli sürüş eğitimi verilmiştir. Ayrıca eğitime katılan herkese ECE 22.05 güvenlik sertifikalı motosiklet kaskı ve reflektörlü yelek hediye edilmiştir. Sosyo-ekonomik sebeplerden ötürü güvenli sürüş eğitimi alma imkanı olmayan motorlu kuryeler için projenin hayati önemi vardır. Hediye edilen kasklar yüzlerce motosiklet sürücüsünün hayatını kurtarmıştır.

kask-yelek
Türkiye’nin dokuz farklı şehrinde faaliyet gösteren projenin yaratıcısı ve yöneticisi olan Tuğrul Katkak, 2016 yılının Ocak ayından itibaren 6.500 motosiklet sürücüsüne de güvenli sürüş teknikleri hakkında seminer vermiştir.

1-2
Tuğrul Katkak, güvenli motosiklet sürüş teknikleri semineri verirken.

Fiat 124 Spider

fiat1

Daha çok pratik binek araçlarıyla ön plana çıkan Fiat; 50 yıllık efsaneyi uyandırıyor ve üstü açık, tek kapılı sportif bir otomobil olan 124 Spider’ı yeniden otomobil severlerle buluşturuyor.

 2019 Fiat Miata Unique Review 2018 Fiat 124 Spider ? WHEELS

 

1966 yılının İtalya’sında, Türkiye’de Hacı Murat olarak bilinen Fiat 124’ün üstü açık ve tek kapılı versiyonu (roadster) çıkmıştı. Tasarımı, Pininfarina’da çalışan ve o zamanların en güzel Ferrari’lerinin altında imzası bulunan Tom Tjaarda’na ait olan 124 Spider’ın üretimi, 1985’e kadar her yıl daha da iyiye giderek devam etti. Ta ki Pininfarina, Cadillac’la anlaşana dek…

 

fiat3

 

İlk 124 Spider’ın piyasaya çıkmasından 50 yıl sonra; 2016 yılında Fiat, yeni 124 Spider’ı diriltti. Aslında bu aracın yeniden ortaya çıkışı Mazda MX-5’e dayanıyor. Mazda’nın 2014 yılında MX-5’in dördüncü nesil kasasını piyasaya sunmasının ardından Fiat, Mazda’yla anlaşma yapıyor ve Mazda’nın Hiroşima’daki fabrikasında 124 Spider üretilmeye başlıyor.

fiatvsmazda
Üstte Mazda MX-5, altta Fiat 124 Spider.

 

Mazda MX-5’le aynı platformda üretilen Fiat 124 Spider, modern görünümlü kardeşi MX-5’e kıyasla biraz daha retro hatlara sahip ve biraz daha uzun. İç mekanları aşağı yukarı aynı. Tabii ki 124 Spider’ın iç aksamında kullanılan parçalar sıradan binek araçlarınkinin aksine biraz daha lüks ve sportif. Kompakt bir roadster olduğundan dolayı, iç mekandaki hacim biraz sınırlı. Boyunuz 1.80 metre ve altındaysa sorun yaşamazsınız, ancak üzerindeyse koltuğu en arkaya itmeniz gerekeceği gibi; aracın üstü açıkken ön camın üzerinden gelen rüzgar başınızın üst kısmına vuracak. Bu yüzden boyu uzun kişiler bu aracı almayı düşünmeden önce mutlaka test sürüşüne çıkmalı. Boyunuz 1.80 metreden uzun değilse, aracın kabin içi hava sirkülasyonu o kadar iyi ayarlanmış ki soğuk havalarda bile ısıtıcıları açmak kaydıyla üşümeniz pek mümkün değil.

 

fiatiç

 

Aracın üstünü açıp kapatmak oldukça kolay. Fiat, elektrikli bir motor kullanmaktansa bu işlemi tek elle yapabileceğiniz manuel ve basit bir sistem yerleştirmiş. Bu sayede, mekanizmanın elektronik olmamasından dolayı zaman içinde bozulma ihtimalini oldukça düşürmüş. Ayrıca aracın üstünü kendi elinizle açıp kapatmak saniyeler alıyor ve elektrikli motora sahip üstü açık arabaların aksine bu işlemi yapmak için aracınızı durdurmak zorunda kalmıyorsunuz. Bagajın kapasitesini düşürmemesi de cabası. 124 Spider’ın 140 litrelik bagaj hacmi, muadillerine oranla biraz daha büyük olmakla birlikte üstü açık araba kullanmaya alışık olmayan insanlar yanlarına hangi kıyafetleri alıp hangilerini evde bırakmalarına karar verirken zorlanabilirler.

 

fiat4

 

1.4 Turbo Multiair motoruyla kullanıcılarına tek motor seçeneği sunan Fiat, 124 Spider’ın toplam ağırlığını (1.050 KG) düşük tuttuğu için 140 beygir gücü, ortalamanın üzerinde bir performans gösteriyor. Sıfırdan yüz kilometre/saat hızına ulaşması 7,5 saniye süren aracın yakıt sarfiyatı da şehir içinde 100 KM’de 8,5 LT, şehir dışında ise 5,1 LT olarak göze çarpıyor. Her ne kadar ortalama yakıt sarfiyatı için 100 KM’de 6,4 LT dense de 7 litreden aşağıya düşmesini beklemeyin. Aracın süspansiyonları da spor bir arabanın sertliğine sahip değil. Yumuşak ve konforlu olduğundan dolayı şehir içi kullanımına daha uygun. 124 Spider; sahibini pist günlerinde boy göstermeye kışkırtmaktansa güneşli bir günde sakin bir gezinti yapmaya teşvik ediyor.

 

fiat5

 

Arkadan itişli araç kullanmaya alışık olmayanlar elektronik sürüş destek sistemlerini kapatmayı akıllarından bile geçirmesinler, çünkü aracın kontrolünü kaybetmek sıradan bir sürücü için oldukça kolay. 1400 cc’lik motorun çalışma stili de şehir içi kullanımına daha uygun. Düşük devirlerde yüksek tork ürettiğinden dolayı manuel vites tercih etmeniz durumunda çok sık vites değiştirmek zorunda kalmayacaksınız.

 

fiat6

 

Her 15.000 KM’de bir bakıma girmek isteyen 124 Spider’ın masrafları sıradan binek araçlara göre daha pahalı. 2018 yılının Ekim ayında bu aracın 2018 modelinin giriş fiyatı 265.000 TL. Ancak 2017 modelini almak isterseniz fiyat oldukça aşağıya inerek 159.500 TL olarak dikkat çekiyor. Üstelik 2017 modelin giriş modeli, 2018’inkine göre bir üst donanıma sahip.

 

fiatiç2

 

Fiat 124 Spider, şehir içindeki her gün kullanımında sürücüsünü üzmeyecek; aksine oldukça keyif verecek bir araç. Ancak sportif görünümüne aldanarak yüksek hızlarda ve keskin virajlarda üst düzey bir performans beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Eğer her gün işe gidip gelirken sıradan binek araçlar kullanmaktan sıkıldıysanız veya güneşli bir Pazar gününde üstü açık bir arabayla gezinti yapmanın hoşunuza gideceğini düşünüyorsanız 124 Spider sizi mutlu edecektir.

 

fiat7

Alfa Romeo Ruhu Geri Döndü

alfa1

Bazı arabalar vardır; tüm komutlarınızı yerine getirir. Ayağınızı yerden keser, gitmek istediğiniz yere götürür. Taşımak istediğiniz şeyi taşır, sizi asla mutsuz etmez. Ancak bazı otomobiller de vardır ki, kalp atışınızı hızlandırır. Sadece sizi ve eşyalarınızı A noktasından B noktasına taşımakla yetinmez, ruhunuzu da alır ve bambaşka yerlere götürür.

alfalogo

1910 yılında “Anonima Lombarda Fabbrica Automobili” (A.L.F.A.) adıyla kurulan İtalyan şirketinin ismi, beş yıl sonra Nicola Romeo tarafından satın alınınca Alfa Romeo olarak değiştirildi. Kurulduğu tarihten günümüze kadar geçen 108 yılda ürettiği birçok modelle otomobil severlerin kalbini fetheden Alfa Romeo, uzun bir aradan sonra dört teker sevdalılarını yeniden heyecanlandıracak bir arabayla karşımızda: Giulia.

 

alfa2

 

Sıradan bir sedan otomobilden çok daha fazlasını sürücüsüne sunan Giulia’ya ilk baktığımızda Alfa Romeo’nun alamet-i farikası olan tasarım güzelliği dikkat çekiyor. İtalyan estetiğini iliklerine kadar taşıyan aracın sıra dışı olduğunu anlamak için otomobillerle ilgileniyor olmaya pek gerek yok. Tasarımı sayesinde Alman rakipleri olan BMW 3 Serisi, Mercedes C Sınıfı ve Audi A4’ün önüne geçtiğini söyleyebiliriz. Ancak her şey tasarım değil tabii ki.

 

alfa6

 

Tamamen Giulia için üretilen beş farklı motor tipinin sadece ikisi Türkiye’de satışa sunuluyor. Birincisi 2.0 litre hacminde 280 beygir gücü üreten benzinli motor, 4X4 çekiş sistemiyle birlikte geliyor. İkincisi ise Ferrari’nin geliştirdiği 2.9 lirtelik, 510 beygir güç üreten V6 motor, arkadan itiş sistemini taşıyor. Dört çeker ve 2.0 litrelik versiyonunu Alman rakiplerinin Türkiye’de satılan modelleriyle kıyasladığımızda performans olarak hepsinin üzerine çıkıyor. Ağırlık dağılımı BMW’yi anımsatır şekilde 50/50 (ön/arka) olarak ayarlanmış. Sürücünün oturuş pozisyonu gayet iyi, konforunuzdan ödün vermezken sizi yola tam anlamıyla hâkim olacağınız bir şekilde tutuyor. Direksiyonun üç kollu olması ve marş butonunun da direksiyon üzerinde olması Giulia’nın sportif duruşuyla son derece uyumlu olmuş. Performans açısından da direksiyon son derece başarılı; hafif olmasına rağmen hissiz değil, tepkili ve gayet dengeli.

 

alfaiç

 

Artıları olduğu gibi maalesef eksileri de var tabii. Öncelikle sürüş pürüzsüz değil. Bu durumun artı mı eksi mi olduğu sürücünün beklentisine göre değişecektir. Ancak Giulia her ne kadar sportif dokunuşlara sahip olsa da safkan bir spor araba değil. Konforundan ödün vermek istemeyen kullanıcılar için bu durum dezavantaj olabilir. Ayrıca arka koltuktaki diz mesafesi de biraz kısa. Uzun boylu insanlar arka koltukta çok rahat edemeyebilir. Kabin içinde kullanılan parçaların kalitesi ortalamanın üzerinde, ancak Alman rakipleriyle başa çıkamıyor. Ses yalıtımı da dışarıdan gelen rahatsız edici gürültüyü tamamen engellemekte yetersiz kalıyor. Bunların haricinde 480 litrelik bagaj kapasitesi son derece yeterli. Ayrıca Giulia’nın standart donanım paketinde şerit koruma sensörünün olması güvenlik açısından büyük bir avantaj. Sürüş sırasında uyuklamanız veya dalgınlığınız sebebiyle bulunduğunuz şeritten çıkmaya başlarsanız araç sizi anında ikaz ediyor.

 

alfa7

 

Uzun zamandır Alman otomobil devlerini bu kadar zorlayan bir araç üretmemişti Alfa Romeo. Giulia ile birlikte sürüş konforu ve kabin içi parça kalitesi anlamında rakiplerinin gerisinde kalsa da, Alman mekaniği yerine İtalyan ruhunu tercih edecek otomobil severleri asla üzmeyecek bir araba. Her gün kullanılabilecek kadar pratik, ancak sürücüsünü hiç sıkmayacak kadar da dinamik. Aracınız sadece bedeninizi değil, ruhunuzu da taşısın istiyorsanız Alfa Romeo Giulia sizin için doğru bir seçenek.

 

alfa5

Transilvanya Alpleri’nde Asfalttan Bir İmza: Transfagaraşan

Transilvanya dendiğinde aklınıza gelen ilk şey Kont Drakula’nın konu edildiği korku filmleri olur muhtemelen. Asıl adı Vlad Tepeş olan ve aynı zamanda Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen sadist bir Rumen prensinin diyarında bu yazıya konu olan gizli bir hazinenin yattığını öğrenmem 2013 yılının Temmuz ayına tekabül eder. Bir konser dinlemek üzere planladığım Romanya seyahatime sayılı günler kala tesadüfen öğrendiğim bu bilgi, bütün yolculuk planımı yeniden gözden geçirmeme vesile oldu.
1
Yapımı 1970 yılında başlayan, bitimine kadar geçen 4 senede toplam 6.000 ton dinamite ve 40 insan hayatına mâl olan Transfagaraşan yolu, adını “öte” anlamına gelen trans kelimesi ile yola ev sahipliği yapan dağın adı olan Fagaraş isminin bir araya gelmesinden alır. Asıl yapım amacı, 1968 yılında Sovyetlerin Çekoslavakya işgali sonrası dönemin Rumen lideri Nikolay Çavuşesku’nun Sovyetler tarafından gelebilecek muhtemel bir saldırıya karşı Fagaraş Dağları üzerinden vakit kaybetmeden ordusunu geçirebileceği stratejik bir yola sahip olmak istemesiydi. Gel gelelim; zaman içinde değişen Doğu Avrupa siyasi konjonktürü, militarist amaçlarla yapılan ve adeta bir doğa harikası olan bu yolu benim gibi otomobil severlere bir miras olarak bıraktı.
2
Bu mirasın varlığından haberdar olur olmaz Romanya’da geçireceğim üç günün birini tamamiyle Transfagaraşan’a ayırmaya karar verdim. Sabah saat 9 civarında Bükreş Otopeni Havalimanı’ına indikten sonra vakit kaybetmeden araç kiralama standlarına doğru yol alıp ellerindeki arabaların marka ve modellerini sordum. Maalesef bu noktada hayal kırıklığına uğramıştım; çünkü bana sunabildikleri Volkswagen Polo, Opel Astra ve Ford Mondeo gibi sıradan arabalardan başka bir seçenekleri yoktu. Hayal kırıklığı diyorum, çünkü Transfagaraşan gibi bir yolu tecrübe ederken biraz daha özel bir araç sürmek gerektiğini düşünüyorum. Özelden kastım: sürüş zevkini ve virajların tepe noktasındaki merkezkaç kuvvetini sürücüye doğrudan hissettirebilen arkadan itişli ve daha güçlü bir araba. Yukarıda saydığım araçların üçü de önden çekişli olmakla birlikte bana önerilen Polo 1.2 TDI motoruyla 75 beygir, Astra 1.4 motoruyla 90 beygir ve son olarak Mondeo 2.0 TDCi motoruyla 140 beygir gücü üretmekteydi. Romanya’ya gelmeden önce kafamda 4.0 litrelik, 414 bg üreten V8 motora sahip BMW M3 gibi daha özel bir otomobil ile Transfagaraşan’ı aşacağımı hayal ederken ben, sıradan araçlar arasında yine en güçlü olan Ford Mondeo’yu seçmek zorunda kalmıştım. Bu hatamı kulağıma küpe edip, bir daha böyle bir olaya kalkışacağım zaman kullanacağım otomobili 1 ay öncesinden internet üzerinden rezervasyon ettirme konusunda dersimi almış oldum.
3
Lacivert renk, 2013 model kiralık Ford Mondeo’ya biner binmez navigasyon cihazına Transfagaraşan’ın birbirine bağladığı iki şehirden biri olan Piteşti’yi hedef olarak tanımladım. Piteşti, Bükreş’e 120 kilometre uzaklıkta 155.000 nüfuslu küçük bir şehir. Yolun öte tarafında ise 137.000 nüfuslu Sibiu şehri bulunmakta. Transfagaraşan’a ulaşabilmek için önce Piteşti’ye gidip oradan 7C karayoluna girmem gerekiyordu. Önümde 120 km’lik tatsız bir otoban yolculuğu olduğunu bildiğimden havalimanı otoparkında daha fazla vakit kaybetmeden bir an önce yola koyuldum. Tatsız diyorum; çünkü otobanlar bana hep fazla yapay ve hedef odaklı gelmiştir. Tali yollara kıyasla otobanlar üzerindeki hız ortalaması daha yüksektir ve insan ne kadar hızlı yol alırsa çevresine o kadar az odaklanabilir. Benim bu gezideki amacım bir yerden bir yere ulaşmak değil; aksine yolda olmak, yolun ve doğanın tadını çıkarmaktı. Bu yüzden navigasyon cihazına hedef olarak sadece Piteşti’yi tanımladım, Piteşti’den sonra tabelaları takip ederek yolculuğun seyrini tamamen iç güdülerime ve yön duygularıma bırakacaktım. Navigasyon cihazı günümüz teknolojisinin bir nimeti olabilir, amenna. Ancak bu cihazlar insanın içindeki keşif merakını yok eder ve sizi sadece hedefe kilitler. Bu yüzden amacı ulaşım olmaktan çok; gezi olan sürücülerin navigasyon cihazlarına tamamiyle bağlı kalmamalarını tavsiye ederim, naçizane.
4
Sıkıcı otoban yolculuğunu geride bıraktıktan sonra navigasyon cihazımı kapattım ve Piteşti’deki yerel bir bakkalın önünde durdum. Transfagaraşan üzerinde yol alırken durup yemek yiyemeyecek kadar coşkulu olacağımı tahmin ettiğimden, bakkaldan yolda atıştırabileceğim yiyecek ve içecek aldım. Başkent Bükreş’teki kadar yaygın bir İngilizce kullanımı olmadığından dolayı Piteşti’de yerel halkla çok fazla etkileşimde bulunamamıştım. Alışverişim bittikten sonra tekrar arabaya bindim ve 7C yolunu takip etmeye başladım. 7C, çift yönlü ve çok da geniş olmayan bir karayolu. Bu gibi yollar; otobanlara nazaran üzerinde yol alması daha keyifli ve doğayla daha iç içe olmasına rağmen, biraz daha tehlikelidir. Çünkü genellikle çift yönlü karayolları yerleşim yerlerinin ve ormanların direkt içinden geçer; bu da beklenmedik bir şekilde karşınıza bir insan, araç veya bir hayvanın çıkma ihtimalini bir hayli artırır. Ayrıca öndeki aracı sollamak için kısa süreliğine de olsa karşı şeride geçmek gerekir. Bu yüzden her ne kadar kişisel tercihim etrafı daha güzel manzaralarla sarılı çift yönlü karayolları olsa da dikkati elden bırakmamam gerektiğinin farkındaydım. Bu arada sollamak dedim de aklıma bir dipnot geldi; eğer Guinness Rekorlar Kitabı’nda “bir günde en fazla Dacia Logan sollama rekoru” diye bir bölüm varsa bu gezide benim bu rekoru kırmış olmam kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Dacia, Romanya’nın milli otomobil markası ve Türkiye için bir zamanlar Tofaş’ın Şahin’i veya günümüzde Fiat’ın Albea’sı neyse, bugün Dacia’nın Logan modeli de Romanya için o.
5
7C karayolunda, kuzey yönüne doğru ilerlerken bitki örtüsünün giderek yeşillendiğini fark edebiliyordum. Bütün renkler içinde insan gözü en fazla yeşilin tonlarını ayırt edebilirmiş. Hâliyle, Transfagaraşan’a doğru gittiğim her kilometre gözlerim için ayrı bir şölen oluşturuyordu. Argeş Nehri’ni geçtikten sonra Fagaraş Dağları kendini belli etmeye başlamıştı. Dağa yaklaştıkça yolun eğimi ve virajlar da giderek artıyordu. Transfagaraşan’a fazla uzak olmadığımı hissedebiliyordum. Zirvesi 2544 metre yüksekliğinde olan Fagaraş Dağları’na tırmandıkça sıcaklık da giderek azalıyordu. Dağın yamaçlarında hava 27 derece iken, zirveye yakın yerlerde sıcaklığın 13 dereceye kadar düştüğünü gördüm. Ancak dürüst olmak gerekirse iklim şartları sebebiyle sadece Haziran’dan Eylül ayına kadar açık olan bu yolda havanın 13 derece olmasına bile şükretmiştim.
6
7
Kuzeye doğru yol alırken sol tarafım tamamıyla uçurumla kaplandığında Transfagaraşan’a ulaştığımı anladım. Arabayı sağa çekip uçurumdan aşağıya baktım. Sanki dünya üzerindeki en mükemmel yarış pistlerinin en destansı virajları uç uca eklenmiş ve Transilvanya Alpleri üzerine asfalttan bir imza olarak atılmıştı. Bu, şimdiye kadar gördüğüm en etkileyici manzaraydı. Sürücülüğe gönül vermiş herkesin cennet olarak nitelendirebileceği bir manzaradan söz ediyorum. Neredeyse kuş bakışı olarak görebildiğim her virajın tadına bakabilmek için manzaranın sarhoşluğundan kurtulup tekrar arabaya bindim. Beni 90 km’lik bir rüya bekliyordu adeta.
8
Çok fazla insan tarafından bilinmemesine rağmen yol pek de tenha sayılmazdı. Gökyüzünde yamaç paraşütçüleri rüzgarın ve manzaranın keyfini çıkarırken; yeryüzünde dağcılar, kampçılar, off-roadçular ve ikili-üçlü gruplar halinde yol alan motosikletlilerle birlikte Transfagaraşan’ı adeta bir bütün halinde yaşıyorduk. Hepimiz aynı sebeplerle oradaydık ve eminim ki hiçbirimiz bu yol üzerinde hayal kırıklığına uğramamıştık. Yolun tenha olmaması hızımın saatte 40 km civarında seyretmesine sebep oluyordu ancak bu durumdan şikayetçi değildim. Çünkü bu sayede yavaşça yol alırken Fagaraş Dağları’nın muhteşem manzarasının her saniyesini hafızama daha kalıcı bir şekilde kazıyabiliyordum.
9
10
11.jpg
12
13
14
15
90 km göz açıp kapayıncaya kadar geçti ve yolun sonunda Arpaşu De Jos kasabasına vardım. Uygun bir yerde kenara çekip az önce yaşadığım tecrübeyi hazmetmem gerekiyordu. Piteşti’den aldığım atıştırmalıklarla açlığımı geçiştirirken bir yandan da dönüş yolumu hesaplıyordum. Saat öğleden sonra 3’tü ve benim Bükreş’teki otelime geri dönebilmem için önümde 280 km’lik bir yol vardı. Fazla oyalanmadan arabaya binip geldiğim yöne doğru dönerek yolun ihtişamını bir kez daha iliklerime kadar hissettim. Sanki dönüş yolunda geride bıraktığım her viraj “yine gel” der gibi dikiz aynasından bana el sallıyordu. Vidraru Gölü’nün yakınlarındaki bir otelin restoranında gecikmiş öğle yemeğimi yerken buraya tekrar gelmenin planlarını yaptım. Bükreş’teki otelime yerleştiğimde saat geceyarısı 12’ydi. 14 saat boyunca toplam 560 km yapmış ve bayağı yorulmuştum. Ancak yatağa yattığımda gözlerimi bu sefer uyumak için değil, Transfagaraşan’ın o efsanevi virajlarını tekrar tekrar hatırlayabilmek için kapatmıştım…
16